× Daha fazlası İçin Aşağı Kaydır
☰ Kategoriler

1. PSİKOLOJİ NEDİR:

İnsan yaşamını bütünüyle etkileyen psikoloji bilimi hakkında yapılan bilimsel araştırmalardan bağımsız olarak insanın kendiyle hesaplaşması hakkında konuşmak istiyorum. İnsan hayatı boyunca birkaç evreden geçer. Doğup büyümeye başladığından yaşlanıp ölmesine kadar süren bu macerasında bazı olaylar ve bu olaylara verilen tepkilerle yaşar. Verilen bu tepkiler bazen fiziki bazen de ruhsal tepkilerdir. İnsan çoğunlukla verilen ruhsal tepkileri anlayamaz çünkü bu tepkiler verilmeye başlandığı zamanda çocuk olmasının verdiği tecrübesizlik vardır üstünde. Psikoloji terimi de o tecrübesizlik zamanında bilincimizin dışında olan olayları kontrol eden ‘bilinçaltı mekanizması’ ile girer hayatımıza. Bu yüzden çocukken yaşanan en küçük bir olayın bile hayatımıza büyük etkileri olduğunu fark ettiğimiz zaman çoğunlukla geç kalmış oluyoruz. Bize söylenen bir sözün, edilen bir hakaretin, yapılan bir davranışın veya hissettirilen bir anın bıraktığı etkiyi anlamaya bazen ömrümüz bile yetmiyor. Bu yüzdendir ki bir çocuğun gelecekteki 30-40 yılını etkileyen olaylar sadece 3-4 yılda hatta belki de 3-4 dakikada gerçekleşmiş olabiliyor. Bu konuda bakıldığı zaman psikolojinin ne olduğundan daha çok bilinçaltının ne olduğunun ve nasıl etkileri olduğunun eğitiminin bütün ebeveynlere verilmesi, çocuk sahibi olmak isteyenlerin psikolojik eğitim alması gerekmektedir. Ayrıca bu olay sadece ebeveynlere yıkılacak kadar basit değil.

B. BİLİNÇALTI NEDİR:

Savunmasız bir bilinçaltı beraberinde tehlikeler getirir, bir çocuğun tek başına taşıyamayacağı, kaldıramayacağı ve en kötüsü savaşamayacağı tehlikeler. Bir çocuk için olgunlaşmak, bu tehlikeler ile yüzleşmeden imkansızdır evet lakin yapacağı hatalardan suçluluk hissi değil ders alması kendisinin değil çevresinin elindedir. Her insan hata yapmaya mecbur bir şekilde doğar ve büyür. Önemli olan hata yapmamak değil doğru dersi almaktır. Bilinçaltı henüz gelişmemiş bir çocuk hatasından ders alamaz bunun yerine korkar. Ailesinden, çevresinden, arkadaşlarından, kendisinden… Evet en çok da kendisinden korkar insan. O hatayı tekrar yapmaktan, o hatayı isteyerek yaptığından, o hatadan zevk almaktan… Kafasında o kadar acaba oluşmuştur ki artık büyüdükçe farkında olduğu psikolojisi insanlığı, kainatı anlamak yerine o acabaların peşine düşer. Artık bulması gereken sorular vardır fakat o sorular içi boş, gereksiz ve bir anlamı olmayan sorulardır. İşte bu yüzden o cevabı aramak için daha doğrusu bir cevap olmadığını bulmak için 30-40 yılını harcar insan farkında bile olmadan. Tam da burada ne yapıp ne yapmamamız hakkında hiçbir şey bilmediğimizi fark ederiz. Yüreğimizdeki bu ağır yükle nasıl başa çıkacağımızı bilmediğimizi, hangi soruları sorup nasıl bir cevap almak istediğimizi, dünyayı değiştirmek için önce kendimizi değiştirmemiz gerektiğini ve daha bir çoğunu bilmediğimizi…

2. NE YAPILMALI:

Bence bu sorudan çok cevaplanması gerekilen ‘ne yapılmamalı’ sorusudur. Çünkü insan ne yapması gerektiğinin hep en sonunda farkında olur. Yapması gerektiği şeyin aslında zamanında yaptığı ve yapmaması gerektiği şeyler olduğunun hep en sonunda, çoğu zaman yapacak bir şey kalmadığında, farkına varır. Bu yüzden söyleyeyim çoğu kişi bu yazıyı ‘ne yapılabilir ki’ diyerek okuyacak. Çünkü herkes işine geldiği gibi yaşar maalesef… Benim sorumun cevabı ise yapılmaması gerekenler. Anne babanın görevi sadece çocuk sahibi olup onu büyütmek değil koruyup kollamaktır aynı şekilde bir ülkede eğitim sisteminin yapması gereken çocuğa yalnızca 2+2 sorusunun cevabını öğretip bırakmak değil onu ruhen yaşayacağı hayata yetiştirmektir. Bu yüzden bir çocuk bir hata yaptığında o yüzüne vurulmaz, bu yüzden bir yanlış yaptığında doğrusu başına vura vura anlatılmaz, bu yüzden ‘hataları ile yüzleşmeli’ diyerek o hata herkese anlatılmaz, bu yüzden ‘bizde yaşadık bunları’ diyerek en çok yardıma ihtiyaç duyduğu anda yalnız bırakılmaz. Elinden tutulmaya ihtiyacı olan bir çocuğa her zaman bisiklet sürmeyi öğrettiğiniz gibi kalkmayı öğretmezsiniz çünkü bir çocuk fiziki acıyla başa çıkar ama ruhunu, bilincini, psikolojisini anlamaz, anlayamaz. Yetişkin bir insan bile çocukken yaşadığı travmayı idrak etmekte, kabullenmekte zorlanırken bir çocuktan bunu beklemek erdem değil sorumsuzluktur. Bir ağaç bile yetiştirilirken en az su kadar muhtaçtır ilgiye, sevgiye bunu bilip, görüp kendi çocuğuna, öğrencisine, yeğenine veya kardeşine sadece ‘yaşayarak öğrenecek çocuk’ demek ilgi göstermek değildir tamamen ilgisizliktir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir